Soluk Borusunun Önünde Kalkan: Tiroid

Soluk Borusunun Önünde Kalkan: Tiroid

Gerçekten de kelebek şeklindeki bir kalkana benzer ve çok küçük işlev bozuklukları bile çok ciddi rahatsızlıklara yol açabilmektedir

Eskilerin 'kalkanbezi' olarak da bildiği bu küçük ama çok önemli iç salgı bezi, gerçekten de kelebek şeklindeki bir kalkana benzer ve çok küçük işlev bozuklukları bile çok ciddi rahatsızlıklara yol açabilmektedir 

Adeta minik bir fabrika düzeninde çalışan tiroid organının salgıladığı hormonlar vücudumuzun birçok hayati işlevinin düzenlenmesi ile ilgili vazifeler taşır. Bezin çok küçük fonksiyon bozuklukları sonucunda bile dolaşan kandaki tiroid hormonlarının değişen düzeyine bağlı olarak vücudun genel düzeninde büyük problemler ortaya çıkabilmektedir (bkz. Tablo). Örneğin, özellikle yaşlı insanlarda bezin hafif hiperfonksiyonu bile kalp ritminde bozulmaya yol açabilmektedir. 

Görülen en yaygın tiroid fonksiyon bozukluğu iyot eksikliğine bağlı guatrdır. Guatr, tiroid bezinin büyümesiyle seyreden hastalıkların genel adıdır. Tiroid bezi hormon üretebilmek için iyot elementine gereksinim duymaktadır. İyot eksik olarak alındığında tiroid bezi yeterli hormon üretebilmek için daha çok çalışmaya başlar, bu da bezin giderek büyümesine neden olur. Daha nadir olarak, iyot eksik söz konusu olmadığı halde, tiroid bezinin farklı nedenlerle aşırı çalıştığı durumlarda da guatr oluşumu görülebilmektedir; kalıtsal faktörler, enfeksiyon hastalıkları ya da bazı ilaçların yan etkileri ilk akla gelen sebepler olarak sayılabilir. 

Büyüyen tiroid bezinde sıklıkla karşımıza çıkan bir olay da nodül oluşumudur. Bunlardan aşırı hormon üretimi ile karakterize olanlara ‘sıcak nodül’, tam aksine aktif olmayanlara ise ‘soğuk nodül’ adı verilmektedir. Soğuk nodüllü guatr vakalarında 1/6000 oranında kötü huylu tümöre dönüşüm görülebileceği bildirilmiştir. Sıcak nodüllerde kanserleşme oranı hemen hemen hiç yok denecek kadar nadirdir. Bununla birlikte guatr ya da nodül oluşumu olmasa da tiroid bezinin az veya çok çalışması son derece rahatsız edici bulgulara yol açabilmektedir. Bu bulgular doğrudan tiroid bezine özgün değil de çok yaygın etkileri olan tiroid hormonlarının az ya da çok olmasına bağlı olarak ortaya çıkan ikincil olaylar olduğundan, çoğu kez ilk muayene sırasında akla hemen tiroid bezi de gelmeyebilmektedir. 

Hasta ilk kez hekim karşısına geldiğinde bez bazen o kadar büyümüştür ki dışarıdan gözle dahi fark edilebilir. Gözle görülemeyecek derecedeki büyümeleri ise hekim bezin yerleştiği boğaz bölgesinin elle muayenesi yoluyla rahatlıkla tespit edebilmektedir. T3 ve T4 olarak bilinen tiroid bezi hormonlarının salgısı bir üst basamakta hipofiz bezinden salgılanan TSH (tiroid stimüle edici hormon) tarafından kontrol altında tutulur. Bu hormonun ise hiyerarşik olarak bir üst basamağında iç salgı bezinin merkezi organı sayılan hipotalamusun salgıladığı TRH (TSH salgılatıcı hormon) yer alır. Genel olarak tiroid bezi rahatsızlığının ne yönde olduğu ve sebebi hakkında fikir sahibi olabilmek için kanda T3, T4 ve TSH düzeylerinin tayini yeterli olmaktadır (bkz. Şekil). Sıklıkla tiroid hastalıklarının vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini yabancı olarak tanıması ve bunlara savaş açması demek olan otoimmun bileşeni de vardır. Örneğin, ‘Basedow Graves’ hastalığı olarak bilinen hiperfonksiyon ve ‘Hashimoto Tiroiditi’ olarak bilinen hipofonksiyon durumları bu tip rahatsızlıklardır. Dolayısıyla kan tetkiklerinde çoğu kez bu şekildeki otoimmun antikorların varlığı da araştırılır. 

Teşhis aşamasında oldukça yardımcı olan yöntemlerden birisi de ultrasondur. Ses dalgalarının değişik yoğunluklardaki vücut bölgelerinde farklı yayılımına dayanan bu muayene yöntemi özellikle nodül oluşumu hakkında daha net fikir verir. Bir diğer ileri tetkik ise sintigrafidir. Bunun için hastaya önce radyoaktif olarak işaretlenmiş iyot enjekte edilerek bunun tiroid bezindeki toplanma derecesi görüntülenir. Tümör şüphesi var ise biyopsi örneği almak ve bu doku örneğini mikroskobik olarak incelemek ise kaçınılmaz bir tetkiktir. 

Tedavi ise bez fonksiyonunun hangi yönde değişikliğe uğradığına göre farklı olarak düzenlenmek durumundadır. Şayet bez düşük aktivitede çalışıyorsa, yani kanda dolaşan tiroid hormonları az ise hap şeklinde tiroid hormonu verilerek hastayı rahatlatmak genellikle kolaydır (yerine koyma tedavisi). Bezin aşırı fonksiyonlarında ise antitiroid ilaçlar olarak bilinen ve bezdeki hormon üretimini değişik basamaklarda sekteye uğratan maddeler verilmek zorundadır. Her durumda hastanın hormon düzeyleri düzenli olarak takip edilmeye devam edilmelidir. Bazen antitiroid maddelerle hiperfonksiyonu kontrol etmek mümkün olmayabilmekte ya da ilk kontrolden sonra hastalık nüks edebilmektedir. Bu durumda gündeme radyoaktif iyot tedavisi gelir ki hastanın yaklaşık 1 hafta hastanede yatmasını gerektiren bu durumda verilen radyoaktif ilaç ile tiroid bezinin bir bölümünün hasarlanması sağlanır. Bazen guatr nedeniyle solunum ve/veya yutma zorlukları dahi görülebilmektedir. Hastanın yaşam konforunun bozulması anlamına gelen bu durumda cerrahi girişim ile bezin küçültülmesi hatta bazen tamamen çıkarılması söz konusu hale gelir. Şayet bez tamamen çıkarılmışsa hasta hayatının geri kalan bölümünde yine tiroid hormonu hapları alarak yaşamak zorunda kalacaktır. 

İyot vücudumuzda sadece eser düzeylerde yer alması gereken önemli elementlerdendir. Dolayısıyla hormonlarını dengeli olarak üretebilmek için bezin ihtiyaç duyduğu iyot da çok küçük miktarlardan ibarettir. Tiroid bezi fonksiyon bozukluklarının daha sık olarak hipofonksiyon olmasından dolayı piyasada iyotlu tuz olarak satılan ve içeriğindeki sodyum klorürün (NaCl) 1/1000 oranında sodyum iyodür ile yer değiştirdiği tuzların tüketimi genel olarak tavsiye edilen ve yeterli bir önlemdir. Deniz tuzu ve deniz ürünleri de zengin birer iyot kaynağıdır. Hipertiroidi hastaları ise tam aksine bu tip tuzların tüketiminden kaçınılmalıdır. 

Tiroid Hormonlarının Salgı Mekanizması 

Tiroid bezinin T3 ve T4 hormonu salgısı hipofizin salgıladığı TSH, bu ise hipotalamus kaynaklı TRH kontrolündedir. Salgılatılan hormonlar geriye dönük olarak kendilerini salgılatan hormonların kan düzeyini de kontrol edebilmektedir. Yani söz gelimi kanda T3 ve T4 düzeyleri belli bir orana ulaştığında otomatik olarak TSH salgısı baskılanmaktadır. 

Bilinen bu mekanizmadan yola çıkarak, kanda yapılan T3, T4 ve TSH analizi hastalığın birincil olarak tiroid bezinden mi yoksa ikincil olarak farklı bir nedenden mi kaynaklandığı hakkında fikir vermeye yeterlidir. Örneğin, T3 ve T4 ile birlikte TSH da yüksekse ya da her üçü de düşükse sorunun doğrudan tiroid bezinden değil en az bir seviye yukarıdan kaynaklandığı söylenebilir. 

Doğrudan tiroid bezi kökenli durumlarda T3 ve T4’ün TSH üzerindeki geriye dönük kontrolünden dolayı tersine dönmüş bir kan tablosu görülür. Yani aşırı T3 ve T4 düzeyleri ile birlikte baskılanmış TSH, ya da iyice azalmış T3 ve T4 düzeylerinin yanında aşırı artmış TSH sorunun birincil olarak tiroid bezinden kaynaklandığını gösterir. Bu durum TSH’ın bez üzerindeki düzenleyici işlevinin geri plana düşmüş olmasından kaynaklanır.

Tablo. Tiroid bezi hipo- ve hiperfonksiyonunun çeşitli vücut işlevlerine etkisi
 

Yorum Yap

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Giriş Yap

Yorumunuzun kontrolden geçtikten sonra yayınlanacaktır.

...