Bu, bilim dünyası açısından gerçekte bir hayal kırıklığı olmuştur. Çünkü biyolojik yaşamın en kompleks ve en üst canlısı olan insanın, kendisine filolojik olarak çok uzak ve basit canlılar kadar (solucan, küçük bir çiçek, meyve sineği vs.) gen taşıması evrim teorisi dahil pekçok bilineni kökten etkileyen bir durumdu. Ancak iş bu kadarla da bitmedi. Yine bir gen bir protein kodlar mantığı da bu gelişmelerden yara almıştı. Gen sayısının azlığına rağmen, insanoğlunun her bir geninin birden fazla protein sentezleyebildiği ve başka genlerle birlikte çalışarak kompleks görevler üstlenebildiği ortaya çıktı. Ve gen sayısındaki düşüşe rağmen biyolojik kontrollerin kompleksliliği katlanarak artmış oldu. Çünkü, genlerin ne zaman, hangi proteini sentezlemek için, hangi gen veya genlerle birlikte, ne kadar zaman ve ne tip protein ortaya koymak için kendilerini ifade edecekleri de ayrı bir üst kontrol gerektirmekteydi. Müthiş biyolojik zenginliğimizin devamı için, bir sirke sineğinin sahip olduğu kadar genin yeterli olması, insanın üstünlüğünü başka yerlerde araması gerektiğini ve söylenecek son sözün halen uzaklarda olduğunun önemli bir göstergesiyidi.
Bu gelişmeler son dönemde bilim camiasından savunucuları artan intelligent design (akıllı tasarım) taraftarlarını sevindirirken, klasik evrim teorisyenlerini güncel gelişmeler ışığında teorilerini yeniden gözden geçirmeleri ve çalışmalarına yeniden yön vermeleri konusunda teşvik ediyor.
Yorum Yap
Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Giriş Yap
Yorumunuzun kontrolden geçtikten sonra yayınlanacaktır.