Sıkça tekrarlanan bir inanca göre "Anneler evlatları için yaşarlar".
Anneliğin bu fedakarlık boyutu üzerine yüzlerce yazı okumuşsunuzdur. Yazılmayan şudur: Annenin, "doğurduğum varlık için yaşamalıyım" kararı, ister istemez doğurduğu varlığın da onun için yaşaması özlemini barındırır içinde; en azından o varlık öyle hisseder.
Doğumla başlayan bu karşılıklı adanmışlık hissi, hayat boyu sürer.
Mitoloji, gökler tanrısı Zeus'un, Leda'yla birleşebilmek için kuğu kılığına girdiğini yazar. Leda kuğuyu alınca şöyle der:
"Bir kuğum olduğundan beri intihar etmekte özgür değilim artık"...
Çocuklar, hasretle beklenmiş kuğularıdır annelerinin... ve hayatına bir kuğu giren anne, "intihar etmekte bile özgür değildir artık..."
Lakin annenin bu esareti, ister istemez kuğusunu da tutsaklaştıracak ve bu ikiliyi aynı tutkunun prangalarıyla birbirine bağlayacaktır.
Onlar sevginin rehineleridirler artık ve şefkatin pamuktan kıskacında yaşayıp gideceklerdir.
Hayat, koruyucu meleğin kanatları altında öyle rahattır ki kuğular bir süre sonra alışırlar. Bu konfor alır götürür onları... Terli sırttaki bezler, gurur okşayan sözler, "Bak senin için bu börekler", "aman ne zahmetler"le hepten şımarırlar. Zamanla kart bir tavusa dönüştüklerinde bile "analarının biricik kuğusu" muamelesi görmenin tadından vazgeçemezler.
Erkek kuğular açısından öykünün devamı biraz değişiktir:
Günlerden bir gün "öteki kadın" çıkagelir ve aşk tanrısı Eros'un okunu fırlatarak ana-oğul arasındaki gönüllü tutsaklığın prangalarını çözer. Sonra da "evcil kuğu"nun tüylerini yolup, ona aslında Zeus olduğunu hatırlatır.
Ancak oğul için annesi, "ilk kadın"dır. Ondan sevgiyi, şefkati, fedakarlığı öğrenmiştir. O yüzden de, her yeni kadını, "ilk kadını" ile kıyaslar. Bu kıyaslama, üçgenin her üç ucu için de daimi bir mutsuzluk kaynağı olmaya adaydır. Bundan böyle oğulun tanıştırdığı her kız, annenin bakışlarında test edilecek oradaki bir ışıltıyla kabul görecek ya da bir bulut kümesiyle geri çevrilecektir. Annesini seven bir evlat için hayat, o adanmışlığı geri ödeyebilmek uğruna adanmış bir başka hayata dönüşecektir.
Hayat, üç bilinmeyenli bir denklemdir artık...
Bundan sonrası üçüne kalmıştır:
Fedakarlıkta sınır tanımayan bir anne, geceyarısı "Kuğumun sırtı açılmıştır, gidip örteyim" dedi mi, iş biter.
Bu durum karşısında kimi kuğular dilleri döndüğünce artık bir tavus olduklarını anlatmaya çalışırlar. Kimileri ise "öteki kadın"dan hiçbir zaman göremeyecekleri bu ilgiden gizli bir haz duyarak sırtlarını uzatırlar, kartlaşan tüylerini sevdirmek için...
"Öteki kadın"a, sinirle o tüyleri yolmak düşer genellikle... "Yolamayan" ise, bunun intikamını kendi oğluna aynısını uygulayarak alır. Nasıl olsa şimdi onun da bir kuğusu vardır; sırtını örtebileceği, eş seçebileceği... Her "öteki kadın", potansiyel bir "ilk kadın"dır çünkü... ve kendi öteki kadınlarını yaratır.
Sevgiyle ipotek konulmuş hayatlar silsilesi böylece kuşaktan kuşağa sürer.
Kıssadan hisse:
Bir evlada bırakılacak en büyük miras, özgürlüktür. Ona özgürlük devredebilmek için de önce sizin özgür olmanız gerekir.
Bırakın sırtını kendisi örtsün. Bu hem sizi, hem kuğunuzu özgürleştirecektir.
Can DÜNDAR
Yorum Yap
Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Giriş Yap
Yorumunuzun kontrolden geçtikten sonra yayınlanacaktır.