Bu yazı 11 Nisan 2015, Cumartesi tarihinde yayınlandı ve 994 defa okundu
Bahar aylarında değişen vücut ritmi, bağışıklık sisteminde dalgalanma ve zayıflamalara neden oluyor.
Alerjik
hastalıklara yatkınlık ve viral enfeksiyonlara yakalanma riski artıyor. Ancak
yaşam tarzınızda yapılacak ufak değişikliklerle bağışıklık sistemiyle baharın
etkilerinden korunmak mümkün. İç Hastalıkları Uzmanı Dr.Ülkü Duraksoy,
günümüzde insanların çok kötü beslendiğini ve çok az hareket ettiğini belirterek,
"Aşırı stres, düzensiz ve az uyku, kirli hava gibi modem dünyanın bize
dayattığı tüm faktörler bağışıklık sistemimizi sürekli olarak zayıflatıyor.
Tüm bu şartlarla sürekli mücadele eden
bağışıklık sistemimiz, bahamı gelişiyle birlikte bir de ısınan havalara, etrafa
yayılan polenler, yeni bir mevsime uyum sağlamaya çalışan vücut sistemimizin
yorulmasıyla iyice zayıf düşüyor" dedi. Vitamin eksikliği olanların,
tiroit hastalarının, alerji ve astım hastalarının baharın olumsuz etkileri
açısından daha fazla risk altında olduğunu belirten Duraksoy, baharda en çok
halsizlik, yorgunluk, uykusuzluk, dikkat eksikliği, alerji ve bahar yorgunluğu
şikâyetlerinin arttığını söyledi.
Duraksoy,
ancak yeterli ve sağlıklı beslenme, düzenli uyku ve egzersiz programı ile bu
şikâyetlerin üstesinden gelinebileceğini de belirterek, tüm bunlara dikkat
edildiği halde şikâyetleri devam edenlerin mutlaka bir hekime başvurarak genel
bir kontrolden geçmesi gerektiğinin altını çizdi. Vücudumuzun ihtiyacı olan
düzenli ve kaliteli uykuyu sağlamanın bağışıklık sistemimiz için çok önemli
olduğunu belirten Duraksoy, 7-8 saat derin uykunun şart olduğunu belirtti. Sıvı
alımı ve sağlıklı beslenmenin önemine de dikkat çeken Duraksoy, 'Yeterli sıvı
almak, sağlıklı bir beslenme programı oluşturmak, vücudumuzdaki eksik
vitaminleri takviye ile tamamlamak da çok önemli. Günde 8 bardak kaynamış su
içmek, vücudunuzun mineral dengesini sağlar ve bağışıklık sisteminizi korur.
Ancak içtiğiniz suyun kalsiyum magnezyum oram çok dengeli olmalıdır. Suyun verdiği
denge ile alerji, omurga fıtığı, böbrek taşı gibi rahatsızlıklarımız azalır,
kemik yapımız güçlenir' şeklinde konuştu.
Bağışıklık
sistemimizi korumak ve güçlendirmek için bir diğer önemli noktanın da şeker
tüketimini kaldırmak olduğunu belirten Duraksoy, bunun önemini şöyle açıkladı:
"Şeker bağışıklık sisteminin baş düşmanıdır. Örnekle açıklarsak; kanser
hastalarında kanser hücrelerini tespit etmek için PET-CT çekiyor ve tüm vücudu
tarıyoruz. Peki, bunun için ne kullanıyoruz? Nükleer işaretli şeker! Evet,
kanser hücresi şekeri görür görmez hemen kapıyor ve nükleer işaret taşıyan
şeker nedeni ile görünür hale geliyor. Sadece bu bile kanser hücresinin şekerle
beslendiğinin ana göstergesidir.
Bağışıklık
sisteminizi güçlü tutmak, bahardan ve tüm diğer etkilerden korumak istiyorsak
şeker ve beyaz unlu (şekere dönüşebilecek) rafine gıdaları emen kesmemiz
gerekiyor". Vitamin eksikliğini kapatmanın ve gerekliyse takviye almanın
da bağışıklık için çok önemli olduğunu belirten Duraksoy, özellikle çok güçlü
bir antioksidan olan ve kanser hücrelerini bile parçalayabilen, yani bağışıklık
sistemimize çok ciddi bir destek sağlayan C vitamini öneriyor ve ve ekliyor:
'Tahıllardan da faydalanın, çinko, selenyum, magnezyum açısından zengin
besinler tüketin. Enginar, bakla, kereviz gibi sebzeler bu gruba girer.
Çok güçlü
Omega 3, vitamin E ve resveratol içeren ve baharda bağışıklık sistemimizin
hızlı yardımcıları niteliğindeki üzüm çekirdeği yağı ve çörekotu yağını
tüketmek de bağışıklığımızı güçlendirir. Vitamin C, Omega 3, vitamin B
kompleksleri de bu dönemde bağışıklığınızı desteklerler. Alerjik astım ve diğer
alerjik hastalıklardan korunmak için de yeterli miktarda magnezyum ve probiyotik
tüketilmelidir. Kabız kalınmamalıdır.
Mide barsak sistemimizin iyi çalışması sağlanmalıdır. Çinko, magnezyum Q10,
süperoksit dismutaz, selenyum, iyot, böğürtlen, kızılcık ekstraktları gibi
birtakım çok önemli antioksidan vitaminleri de bağışıklığınıza destek için
kullanın.' Güneşin sağlayacağı D vitamininin de bağışıklık sistemi için şart
olduğunu belirten Duraksoy'un bu konudaki tavsiyesi ise şöyle: 'Güneşlenin,
güneşlenmek deyip geçmeyin. 8 koruma faktörlü güneş kremi bile vitamin D
sentezlenmesine engeldir. Bu nedenle koruyucu bir krem kullanmadan 15- 20
dakika direk güneşe çıplak tenimizi maruz bırakmak zorundasınız. D vitamini
vücudumuz için hayati önem taşır. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar
göstermiştir ki, şeker hastalığı, alzheimer, tüm iltihaplı romatizmalar gibi
oto-immün hastalıklar, kanser (hatta malign melanom gibi en kötü cilt
kanserleri), ağır enfeksiyon hastalıkları, verem gibi kronik enfeksiyonlar D
vitamini eksikliğinde tetiklenmektedir.' Duraksoy, son olarak egzersizin
önemine değinerek, "En çok zevk aldığınız egzersizi keşfedip devamlı
olarak uygulayın. Çünkü devamlılığı sağlamak zorundayız. Egzersizi de beslenme
programınızla destekleyin.
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmalısınız.
İçerik bulunamadı.
Bu içerik için henüz yorum yapılmamış.